“Dünya’nın en romantik yerleri” listesinde olduğunu duymuş, kişisel
“ölmeden önce görülecek yerler” listeme eklemiştim. Kış güneşli harika bir Pazar
gününe kısmetmiş... haldır huldur 6 gün kayak yapmaya, bileğimi burkmamı da
bahane ederek, 1 gün ara verip geldik Bled’e...
Julius Sezar’dan aldığı ismiyle Julyen Alplerinde ( Güney
Alpler ) bulunan yüzlerce gölden biri, belki de en güzeli Bled. Bir Peri Masalı
diyarı ya da bir film platosu gibi, Göle 130 metre yüksekten bakan bir tarihi
bir kale, gölün ortasında doğal bir adacık, adacığın üstüne 17. Yüzyılda kurulmuş,
Barok bir kilise... Meryen Ana’nın gökyüzüne kabulüne adanmış bu kilise yerel
halk arasında da yeni evlenenlerin, düğünlerinden önce ziyaret edip, adak adadığı
önemli bir durak olmuş.
Gölün kenarında 2 noktadan biri motorla, biri kürekle
ulaşılan adaya gidip, kilisedeki kafede meşhur bir Bled keki yemeyi de ihmal
etmeyin sakın... Kekte bir numara yok da, bir sürü Japon turiste rağmen
manzara, atmosfer, sükûnet, huzur çok güzel. Gerçi gölün kenarındaki diğer
mekanlar da çok başarıllı...
Gölün etrafındaki parkı İsveçli bir mimara yaptırmış
olmalarından mıdır nedir bilmem, hayatımda gördüğüm en güzel yürüyüş
parkurlarından biri ve tabi ki cıvıl cıvıl; güneşli bir Pazar sabahı... Son
yıllarda artık iyice unuttuğumuz dakikalarca hiç bir şey düşünmeden,
telefonumuzu kurcalamadan, güzel bir manzarasının keyfini doyasıya çıkarabildiğim
nadir yerlerden biri oldu Bled. Çocuklar göldeki kuğuları, ördekleri beslerken
bizde kısa bir süreliğine durdurduk zamanı...
Kural : Bırak şu telefonu elinden! Ortalama 6 dakikada bir bakıyormuşuz telefonumuza... Yani ne kadar güzel, ne kadar önemli olursa olsun, hiç bir şeyle 6 dakikadan fazla kesintisiz ilgilenemiyoruz... Ne büyük kayıp !