Göteburg’un, hava limanından çok modern bir Üniversite
kantinine benzeyen havalanının hemen önünden tam 17:24’te kalkıp, tam 19:35’te,
otogar’dan çok pahalı bir otel lobisine benzeyen otobüs terminaline ulaşıyorum Jönköping’e.
( Yönşöping diye okunuyor…) Bir ormanın
içinde yapılan, Dünyanın en büyük ormancılık fuarı Elmia Wood’a katılmak için.
Telefonumdaki haritayı küçültüyorum her yerde irili ufaklı
göl var, haritayı büyütüyorum yine her yerde irili ufaklı göller.. Şöyle bir
bakıyorum internete meğer İsveç’te 100 metre kareden büyük yaklaşık yüz bin, (
rakamla : 100.000 ) göl varmış, kabaca ülkenin yüzölçümünün %10’u gölmüş yani…
Biraz da bu hissiyattan mıdır nedir, çok üretken ve çalışkan
bir millet. İngiliz anahtarından, emniyet kemerine, süt kutusundan, ultrasona kadar bir çok icadın sahibi;
Olimpiyatlarda bugüne kadar 636 madalya ( Türkiye : 86 ) almış, 26 tane Oscar
Ödüllü vatandaşı olan ( Türkiye : 0 ) Ikea’dan Volvo’ya; H&M’den Ericsson’
a ; Abba’dan, Roxette’e kadar çok sayıda dünya devi çıkarmış bir millet…
Her güzelin bir kusuru var tabi, hava çok kötü … Biz 7-10 haziran oradaydık, 7-10 haziran arası yağmur yağdı.. 8-9 derecelere kadar düştü sıcaklık, dönüşte sağlam bir faranjit oldum zira … Onlar alışıklar tabi, steyşın arabaların bagajından yağmur çizmesi, yağmur pantolonu, yağmurluk , şemsiye vb. çıkıyor, kimse üşüyor ya da havadan şikayet ediyor gibi görünmüyor… Ve gerçekten sokaklarda insan yok. Köyümüzden şehre indik bir akşam, şehirde de kimse yok. Ne dersek diyelim, insan sosyal bir varlık, ilk çağlardan beri kabilelerde, kalabalıklarda yaşamaya alışmış, hele biz İstanbul’dan sonra kendimizi çok kötü hissediyoruz böyle boş sokaklarda…
Kural : Yalnızlık, Allah’a mahsustur, hayat kalabalık güzeldir, özellikle de
sofralar ne kadar kalabalık olursa yemek o kadar lezzetli olur…