12 Kasım 2015 Perşembe

Küba, Havana 2. Bölüm : Hayaller Suya Düşüyor


Sovyetler Birliği dağılıp, yardımlar kesilince ekonomik kriz ve fakirlikten kurtuluş yolu Turizm olmuş, bireylere pansiyon işletme, taksicilik, rehberlik vb. izinler verilmiş. Çok güzel oteller ve restoranlar var, bir çok yerde kredi kartı geçmiyor, ATM’den para çekmek zor, ve hiç de ucuz bir yer değil… ( Ayrıca burada fark ettik, kredi kartına o kadar alışmışız ki, artık nakit yönetimini unutmuşuz, hiçbirimiz hesabımızı bilemedik, bütçeleri tutturamadık...)

(Arkadaki ucube, Rusya Konsolosluğu, çok yakından tanıdığımız "büyük bina büyük ülke kompleksi")

Küba, Komünizmin son kalesi değil artık, Turizm’in yeni gözdesi.  Gezerken artık bir sosyalist ülkede olduğumuzu hiç hissetmiyoruz..  Fidel hayatta olsa da, ABD, “Vatan yahut Ölüm” meydanın karşısına Konsolosluk açmış olmasaydı  da,  Nazım’ın  1961 yazı ortalarındaki Küba’yı görmek artık imkansız, Özellikle de Havana’da…


Biraz da iklimin etkisi tabi hiç kimsede bir stres, gerginlik yok, herkes çok sakin ve yumuşak hiç kimsenin acelesi yok. Araç o kadar az ki, trafik hiç yok, ( Allah’tan az araç var, yoksa eski araçların egzost dumanı, yağ ve benzin yanığından geçilmezdi ) Her yer otopark. Her seferinde en turistik yerin en merkezine arabamızı koyabiliyoruz, tabi değnekçilere bir sakal karşılığında… 


Para tatlı gelmiş sonuç olarak, tüketim zehri bünyelerine zerk olmuş, artık geri dönüş yok… Herkesin elinde bir akıllı telefon, wifi çeken bir restoran ya da otel duvarının dibinde kümelenmiş, Miami’deki akrabaları ile konuşuyor,  sosyal medyayı kurcalıyor ya da oyun oynuyor… “Ne yapalım diyor”, rehberimiz “internet bizim için çok yeni bir şey, şimdilik en büyük keyfimiz … “ Biz de uyarıyoruz, “geçmiş olsun, internetsiz, TV siz, parasız günleri çok arayacaksınız…”


Boylu boyunca sahil, kayalık biraz denize girmek zor ama zıpkınla dalmak için ideal… Gençler kordonda ( Malecon )  özellikle de akşamları cıvıl cıvıl, kimi enstrüman çalıyor, kimi dans ediyor, kimi balık tutuyor…  Ada ülkesi ama balıkçılık çok zayıf, sahilden oltayla balık tamam ama tekneyle açılıp balık tutmak yasak, çünkü tekneye atlayan soluğu Miami’de alıyor… Restoranlarda Balık çeşidi az, ama lezzetli, böcekler de lezzetli ve hesaplı ama et kötü ve hijyenik değil… Halk genelde tavuğa talim…


Müzik ise her köşe başında, en küçük kafeden en büyük otel lobisine kadar her yerde canlı müzik.. hem turistik hem de genlerde var… Kaçak puro almak için ara sokaklarda bir eve giderken gördüm,  ( sıcaktan bütün evlerin kapı ve pencereleri sonuna kadar açık, ve dünyanın en güvenli şehirlerinden biri, hırsızlık yan kesicilik diye bir şey yok! )  son derece küçük ve fakir bir ev ama içeride bir sürü müzik aleti vardı.. Biz de az oynak sayılmayız, aldık birer marakas ve klave daldık her gördüğümüz ekibin içine..  Buena Vista Social Club ( Cafe Taberna )  dahil en az 10 gruba katıldık, çaldık iyi kötü, bir tanesi kötü bir tepki vermedi… Benim özellikle Türkiye’de çok fırça yemişliğim vardır, yiyeceğiz sanki enstrümanlarını…


Bu arada Ülkeye bağımsızlık getiren ve neredeyse 50 yıldır ülkeyi tek başına yöneten, tüm halkın kahramanı Fidel Castro’nun ülkede heykeli, posteri  yok denilecek kadar az. İsmine bir cadde, üniversite, havaalanı falan hiç yok. Ne mütevazilik. Aramızda şakalaşıyoruz “ bizim bu taraflarda olsa adam komple ülkenin adını değiştirirdi : Castroistan.   Bunu sorduğumuz rehberimiz diyor ki : “o daha ölmedi ki,  ölünce hatırlamak için ismini, heykelini yaşatırız diyor…” Bence de kesinlikle yaşayan bir şahsın ismi herhangi bir şeye verilmemeli, insanlık hali sonra o ismi oradan silmek gerekebilir…



Kural : Hikayelerin kıymetini bil… dinle, anlat, öğren, yaşa… unutma insanlar gider, hikayeleri kalır…



Hiç yorum yok: